Ekim 5, 2025
Kayyım, Siyasi Partiler
Siyasi partiler kuruluş itibariyle her ne kadar dernek statüsüne yakınsa da dernek olmayıp özel bir statüleri bulunmaktadır. 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu
Siyasi Partilerin Yapısı ve Niteliği Nedir?
Siyasi partiler kuruluş itibariyle her ne kadar dernek statüsüne yakınsa da dernek olmayıp özel bir statüleri bulunmaktadır. 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nda, siyasi partilerin milli iradenin oluşmasını sağlama amacına yönelik olarak kurulacağı vurgulanmıştır. Partilere ayrıca demokratik devlet ve toplum düzenini sağlayarak ülkeyi çağdaş medeniyet seviyesine ulaştırmak amaçları da atfedilmiştir. Dolayısıyla partilerin başkaca yan yükümlülükleri olmakla birlikte esas amaçları ülkenin demokratik düzeninde yapı taşı olmaktır.
Siyasi Partiler Kapatılabilir mi?
Hukuk Devleti olmanın doğal sonucu olarak suçlara ve hukuka aykırı işlem/fiillere bir yaptırım uygulanmaktadır. Siyasi partiler de hukuk düzeninin bir süjesi olduğundan hukuka aykırı işlemlerinde yaptırıma tabi olmaları pek tabii mümkündür. Nitekim Cumhuriyet’in kurulmasından bu yana siyasi partiler hakkında parti kapatma, kongre iptali ve benzer yaptırımlar uygulanmıştır. Örneğin Anayasa Mahkemesi’nin kuruluşundan önce Millet Partisi 1954 tarihinde Ankara Sulh Ceza Mahkemesi tarafından; 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi ile siyasi faaliyetlerine son verilen Demokrat Parti nam-ı diğer “Demirkırat” da Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından 1960 yılında kapatılmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin faaliyete başladığı 1963 yılından bu güne kadar ise AYM tarafından 25 siyasi parti hakkında kapatma kararı verilmiştir.
Seçim yargısı ile hukuk yargısının farklı olması ne anlama gelir? Siyasi partilerin Meşruiyetin kaynağı neresidir?
Seçim yargısı ile hukuk yargısı ayrıdır. hukuk yargısının üyelik işlemleri ve disiplin işlemleri dışında yetkisi yoktur. Siyasi partilerin kurultay seçimini denetleyecek olan da iptal edecek olan da seçim yargısıdır.
Ancak herhangi bir asliye hukuk mahkemesinin görevsizlik kararı vermeyip, siyasi partinin iç işlerine karışması ülkedeki siyasi istikrar açısından tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Çünkü her siyasi parti kurultayında sonuçtan hoşnut kalmayan kişi ve grupların taleplerini reddetmeyecek bir asliye hukuk mahkemesi bulmaları olanaklıdır.
Oysa demokrasilerde asıl olan siyasi partilerin meşruiyetini halktan almasıdır.
Siyasi partiler hakkında kapatma veya diğer parti faaliyetlerini engelleyici kararları hangi merci verebilir? Süreç nasıl işler?
Siyasi Partiler Kanunu’nun 98.maddesinde siyasi parti kapatma yetkisi Anayasa Mahkemesine verilmiştir. Siyasi partilerin kapatılması için dava açma yetkisi ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısındadır. (Siyasi partilerin kapatılması davaları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından Anayasa Mahkemesinde açılır. Siyasî partilerin kapatılması davalarında kapatılmaya karar verilebilmesi için beşte üç oy çokluğu şarttır. SPK m. 98)
Siyasi partilerin kapatılması için anayasadaki kapatma sebeplerinden birinin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu husus Siyasi Partiler Kanunu’nun 101. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:
“Anayasa Mahkemesince bir siyasi parti hakkında kapatma kararı;
- a) Bir siyasi partinin tüzük ve programının Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olması, sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlaması, suç işlenmesini teşvik etmesi,
- b) Bir siyasi partinin, Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı eylemlerin işlendiği odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespiti,
- c) Bir siyasi partinin, yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alması,
Hallerinde verilir.
(Ek:26/3/2002-4748/4 md.) Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkranın (a) ve (b) bentlerinde sayılan hallerde temelli kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin almakta olduğu son yıllık Devlet yardımı miktarının (…)[16] (…)16 kısmen veya tamamen yoksun bırakılmasına, yardımın tamamı ödenmişse aynı miktarın Hazineye iadesine karar verebilir.”
Öte yandan bu madde dışında ve diğer kanunlarda belirtilen siyasi partilerin kapatılması sebeplerine dayanalırak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Siyasi Partiler Kanunu 104. madde uyarınca dava açabilecektir. Anayasa Mahkemesinin kapatma kararı verebileceği haller 101.maddenin “c” bendi haricinde soyut nitelik taşıyıp kesin olarak tespiti mümkün olmamaktadır. Bir siyasi partiye yabancı devletlerden yapılan yardımı saptamak çok zor olmasa da siyasi partinin faaliyetinin devletin bağımsızlığına, bölünmez bütünlüğe, insan haklarına aykırı nitelikte olduğunu saptamak çoğu zaman kolay ve nesnel olmamaktadır. Zira kavram itibari ile öznel olan kapatma nedenleri yargının bağımsız olmadığı toplumlarda veya dönemlerde siyasal iktidarın görüşüne veya çıkarlarına göre yorumlanmaktadır.
Kuvvetler ayrılığı sisteminin üç ayrı ve birbirini denetleme görevini haiz sac ayakları (yasama, yürütme, yargı) ülkemizde de birbirine karışmış ve bunun neticesi olarak demokratik düzen ve bu düzenin yapı taşları olan siyasi partiler bundan zarar görmüştür.
Bu Bağlamda Demokratik hayatın vazgeçilmez unsuru olan siyasi partiler hakkında son zamanlarda en çok gündeme gelen konuların başında “kayyım atanması” gelmektedir. Peki göreve getirilen veya getirilmesi muhtemel bu kayyımların hukuki dayanağı nedir? Örneğin CHP Genel Başkanının seçildiği kurultayın iptali davası ve İstanbul İl Başkanlığı’na atanan kayyım kararı yerinde midir?
2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nda kayyımlığa ilişkin bir hüküm bulunmamakla birlikte kanunun 112. maddesinde oylamaya hile karıştırılması durumu düzenlenmiştir. Maddede “Önseçimler ile siyasi parti kongrelerinin seçimleri ve kararları için yapılan oylamalarla, her kademedeki her çeşit parti görevlileri ve yedeklerinin seçimi için yapılan oylamalara ve bu oylamaların sayım ve dökümüne hile karıştıranlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar.” denmek suretiyle oylamaya hile karıştırılması durumunda kayyım veya benzeri bir hukuk yaptırımından ziyade hürriyeti bağlayıcı hapis cezası uygulanacağı öngörülmüştür. Öyle ise siyasi partiler kanununda yer almayan kayyım atanmasının dayanağını hangi mevzuat hükmü oluşturmaktadır?
Hukukun bir bütün olduğu gerekçesi ile bu soruya mevzuata bir kül halinde bakarak cevap bulabiliriz. Yazımızın başında da belirttiğimiz üzere dernek statüsüne benzer nitelikte bir tüzel kişiliğe sahip olan siyasi partiler hakkında 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nda hüküm bulunmayan konularda ve niteliğine aykırı düşmedikçe Türk Medeni Kanunu ve Dernekler Kanunu hükümleri uygulanacaktır. SPK 121.madde “Türk Kanunu Medenisi ile Dernekler Kanununun ve dernekler hakkında uygulanan diğer kanunların bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri, siyasi partiler hakkında da uygulanır.” diyerek bu duruma açıklık getirmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi kurultayının mutlak butlanla hükümsüz sayılması için eski Hatay Belediye Başkanı tarafından TMK’nın yollamasıyla Türk Borçlar Kanunu’nun irade sakatlığı hükümlerine dayanılarak dava açılmış ve yazının yayına hazırlandığı sırada bu dava görülmeye devam etmektedir. Dava sonucunda verilmesi muhtemel kararlardan ilk akla gelenler, mahkemenin bu davayı görmeye yetkisinin olmadığı veya CHP’nin 38. kurultayının mutlak butlan ile hükümsüz kılınarak eski parti yönetiminin tekrardan göreve getirilmesi veya davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığı ya da davanın reddidir. Dava sürecinde ise talep edildiği üzere ihtiyati tedbir uygulanması muhtemel olup görevli asliye hukuk mahkemesi şuana kadarki noktada ihtiyati tedbiri gerektirecek koşulların oluşmadığına karar vermiştir. Şimdiye kadar başkaca örneği yaşanmamakla birlikte CHP İstanbul İl Başkanlığı kongresinin iptali istemiyle açılan davada da olduğu üzere mahkemenin vereceği ihtiyati tedbir kararı ile dava süresince partinin yönetimi “kayyım” kişilere bırakılabilir. Peki ihtiyati tedbir uygulamasının içeriğinde “kayyımlık” müessesesi bulunmakta mıdır?
İhtiyati tedbir kararı HMK 391.maddede “(1) Mahkeme, tedbire konu olan mal veya hakkın muhafaza altına alınması veya bir yediemine tevdii ya da bir şeyin yapılması veya yapılmaması gibi, sakıncayı ortadan kaldıracak veya zararı engelleyecek her türlü tedbire karar verebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere kanun koyucu hak kaybının hiç yaşanmaması veya en az seviyede yaşanması için hakime “her türlü tedbiri” alma yetkisi vermiştir. Fakat ihtiyati tedbir talebinin Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlenen “dürüstlük ilkesine” aykırı olmaması gerekmektedir. Öyle ise kağıt üzerinde “kayyım”ın bir ihtiyati tedbir olarak atanması mümkün olabilmekle birlikte bu kurum dürüstlük kuralına ve hukukun genel ilkelerine aykırı olarak uygulanmamalıdır.
Türk Medeni Kanunu’nun 427.maddesinde ise yönetim kayyımı düzenlenmiş olup kanundaki şartların gerçekleşmesi halinde yine kayyım atanması söz konusu olabilecektir. “TMK 427/1 : Vesayet makamı, yönetimi kimseye ait olmayan mallar için gereken önlemleri alır ve özellikle aşağıdaki hâllerde bir yönetim kayyımı atar:
…4. Bir tüzel kişi gerekli organlardan yoksun kalmış ve yönetimi başka yoldan sağlanamamışsa,…” Görüldüğü üzere tüzel kişi niteliğinde olan siyasi partinin gerekli organlardan yoksun olması ve başka yoldan yönetimi sağlanamış olması halinde Siyasi Partiler Kanunu’nun atfıyla Türk Medeni Kanunu’nun bu hükmüne göre “kayyım” atanması mümkün olabilecektir.
Toparlayacak olursak siyasi partilerin kurultaylarının ve kongrelerinin iptali ile kayyım atanabilmesi atıf hükümleri ile birlikte mümkün gözükmekle birlikte parti içtüzüklerinin de değerlendirilmesi bir zorunluluktur.
Yasalarımıza göre siyasi partilerin seçimleri yargı organları denetiminde yapılır ve seçimlere ilişkin itirazlar yine yargı organlarınca kesin olarak karara bağlanır. Siyasi Partiler Kanununun “Seçimlerin Yapılması” başlıklı 21.maddesinde yetkili yargı organı Yüksek Seçim Kurulu olarak belirlenmiştir. Anayasanın g79.maddesine göre ise “Yüksek Seçim Kurulunun kararları kesindir. Bu kararlar aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.” Görüldüğü üzere kanun koyucu tarafından siyasi partilerin seçimlerinin, kurultaylarının, kongrelerinin denetlenmesi ve bu süreçlerin yürütümü için Yüksek Seçim Kurulu yetkili kılınmış olup itiraz mercii de yine kuruldur. Anayasanın 79.maddesinde YSK kararlarının kesin olduğu; kararlar aleyhine başka bir merciye başvurulamayacağı düzenlenmiştir. Kanun ve Anayasanın bu açık hükmüne rağmen atıf yoluyla ve zorlama yorumlarla kayyım atanması ve kesinleşmiş seçim, kurultay sonuçlarının genel mahkemeler tarafından iptali, siyasi partilerin milli iradeyi sağlama amacını tehlikeye sokabilecek hayli cüretli bir girişim olduğundan, çok esaslı sebeplerin olması,kuşkusuz hukuki dayanağının da kamuoyunu tatmin edecek bir gerekçeyi haiz olması gerekir.