Ekim 27, 2025
Boşanma Davası Açıldıktan Sonra Gerçekleşen Olaylar (Davadan Sonra Meydana Gelen Olayların Dava Sürecine Etkisi)
Boşanma davası açıldıktan sonra meydana gelen olayların dava süreçleri üzerindeki etkisinin incelendiği bu yazımızda...
Boşanma Davası Açıldıktan Sonra Gerçekleşen Olaylar (Davadan Sonra Meydana Gelen Olayların Dava Sürecine Etkisi)
Evlenme ile kurulan evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerime boşanma davası açılınca da uymak zorunda mıyım? Özellikle sadakat yükümlülüğü noktasında akla gelen bu sorunun cevabı evettir. Çünkü her ne kadar boşanma davası açılmış olsa da yargılama aşamasında da eşlerin sadakat yükümlülüğü dahil olmak üzere diğer yükümlülüklerine uymak zorundadır.
Hayali bir zaman çizelgesi yaratacak olursak evlenme ile boşanma davası açılana kadar geçen süreçteki olaylar açılmış olan boşanma davasının konusunu oluşturmakta olup bu davada boşanma davası açıldıktan sonra meydana gelen olaylar ileri sürülemeyecektir. Örneğin evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına dayalı olarak açılmış bir boşanma davası görülmekte iken yukarıda da belirtildiği üzere sadakat yükümlülüğü devam ettiğinden davalı taraf bir de zina eylemini gerçekleştirirse aynı dava içinde -dava hangi aşamada olursa olsun- zina eylemine dayanılamayacaktır. Zira her dava açıldığı zamanın şartlarına tabidir ve boşanma davası açıldığı tarihte zina eylemi henüz vaki olmamıştır/gerçekleşmemiştir. Bu sebeple zina fiiline dayanmak isteyen davacının yeni dava açması gerekmektedir.
Boşanma Davasında Islah Ne Demektir?
Islah kurumu HMK ile taraflara tanınmış bir hak olup tahkikat sona erinceye kadar ıslah yapmak mümkündür. Islah tarafların bir defaya mahsus olmak üzere kullanabilecekleri ve yapılmış olan usul işlemlerini kısmen veya tamamen değiştirebilecekleri bir kurumdur. Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus ıslah ile de olsa davadan sonra meydana gelen olayların ileri sürülemeyeceğidir.
Boşanma davalarında ıslahın özelliği, dava açılana kadar gerçekleşmiş olmak kaydı ile tahkikat sona erinceye kadar davacının, davanın konusunu tamamen veya kısmen değiştirme hakkının olmasıdır. Örneğin davasını evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına dayanarak açmış olan eş sonradan, evlilik süresi içerisinde iken boşanma davası açmadan önceki dönemde eşinin zina yaptığını öğrenirse, her ne kadar dilekçeler aşaması tamamlanmış olsa da, ıslah ile bu durumu iddianın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağına takılmadan ileri sürebilecek ve davasını mutlak boşanma sebeplerinden olan zinaya dönüştürebilecektir.
Yinelemek gerekirse zina eylemi boşanma davası açılmadan önce gerçekleşmiş olmalıdır. Çünkü her dava açıldığı zamanın şartlarına tabi olduğundan boşanma davasından sonra gerçekleşen zina eylemi olsa olsa yeni bir davanın konusu olabilecektir.
Öte yandan usul kurallarının bir kereye mahsus olmak üzere aşılması anlamına gelen ıslah kurumu, yargılamaların uzun sürdüğü ve eşlerin hızlı boşanma istemlerine o kadar da kolay ulaşamadığı, buna karşın yaşamın oldukça hızlı aktığı içinde yaşadığımız 2025 yılında, davada hatalı ya da eksik kalan işlerin tamamlanmasına olanak sağladığı için paha biçilmez bir öneme haizdir. Bu yüzden bu fırsatın heba edilmemesi için davanın, başından itibaren ya da yargılamanın herhangi bir aşamasında uzman bir boşanma avukatı ile yürütülmesinin önemi ortadadır. Çünkü dava dilekçesi veya cevap dilekçeleri -önermemekle birlikte- her ne kadar avukatsız sunulabilse de usuli bir işlem olan ve diğer usul işlemleri gibi uzmanlık gerektiren ıslah kurumunda uzman bir boşanma avukatının gerekliliği davanın lehe seyri açısından çok önemlidir.
Çocuk Velayeti ve Görüşme Hakkı
Bireyleşmenin ve bireyselleşmenin yanında yaşam koşullarındaki hızlı değişiklik nedeniyle içinde bulunduğumuz 2025 yılında boşanmaların sayısı giderek artmaktadır. Buna paralel olarak edebi bir dil ile evliliğin meyvesi olarak nitelendirilen fakat her biri bir birey olan çocuklar, eşler arasında boşanma davası açıldığında çekişme konusu olabilmektedir.
Her ne kadar boşanmalarda çocukların bundan zarar görecekleri düşünülmekte ise de sorunlu, mutsuz bir aile içerisinde yaşamanın çocuklar için de zararlı olacağı, boşanma kararı alınırken değerlendirilmelidir. Bu sebeple boşanmanın hukuki sonuçları, özellikle çocukların bundan ne şekilde etkileneceğine ilişkin olarak uzman bir boşanma avukatından görüş alınması bir gereklilik olmakla birlikte yine bu konularda uzman bir psikolog veya sosyal çalışmacıdan da destek alınması yerinde olacaktır.
Uzman boşanma avukatının değerlendirmesi sonucunda boşanma kararı verildiğinde, gerek boşanma dava dilekçesi veya boşanmaya cevap dilekçeleri yazılırken, çocukların menfaati konusunda çok titiz davranmakta; Çocuk Hakları Sözleşmesinde de vurgulandığı üzere “Çocukların Üstün Yararının” her şeyden önde tutulmasına yarar vardır.
Boşanma Davası Sürecinde Geçici Velayet ve Kişisel İlişki (Görüşme Hakkı)
Boşanma davasının ferisi yani eki niteliğindeki velayet ve kişisel ilişki konularını iki aşamalı değerlendirmekte yarar vardır. İlk aşama, boşanma davası süresince çocukların velayetinin kimde olacağı ve diğer eşin, çocuklarla nasıl, ne şekilde ve ne kadar süre ile kişisel ilişki kuracağı, çocukların ve ekonomik durumdan zayıf olan eşin barınmasına ve giderlerine katkıda bulunma yükümlülüğüne ilişkindir. Burada görev ve sorumluluk kanunun emredici hükmü ile (TMK m. 169) aile mahkemesi hakimine aittir.
Ne var ki aile mahkemesi hakiminin bu görevi yerine getirirken adaletli bir sonuca varabilmesi için tarafların ekonomik ve sosyal durumları, gelirleri, çocukların gereksinimleri konusunda doğru bilgilendirilmesi önemli olup uzman boşanma avukatlarıyla çalışılması ya da görüş alınması yerinde olacaktır.
Burada önemli olan diğer bir nokta ise aile mahkemesi hakiminin çocukların velayetinin kimde olacağını, kişisel ilişkiyi, barınmalarını, nafaka tutarını belirlerken ölçütünün, eşlerin haklılık veya haksızlığı değil, öncelikle çocukların ihtiyaçları ile tarafların ekonomik ve sosyal güçleri olduğudur.
Boşanma Davası Sonucunda Velayet ve Kişisel İlişki
İkinci aşama yani boşanma davası sonucunda karar verilirken davanın ferisi niteliğindeki ve kamu düzeninden olan “çocuğun velayeti” de düzenlenmektedir. Velayet hakkının kimde olacağı düzenlenirken burada dikkat edilmesi gereken hususlar çocuğun yaş itibari ile olayları anlamlandırmada zorluk çekebileceği, boşanma sürecinde olunması sebebiyle çocuğun yıpratılmaması gerekliliği, mümkün oldukça ve gerekmedikçe alışmış olduğu düzenden koparılmaması gerektiği ve her şeyden önemlisi Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesinde düzenlendiği üzere “… çocuğu ilgilendiren bütün konularda çocuğun üstün yararının temel alınması gerektiği”dir.
Boşanma davası açılınca velayet hakkını da çekişmenin kapsamına dahil eden eşler kimi zaman çocuğun da gelişim çağında olan bir birey olduğunu unutarak hareket etmektedirler. Burada kanunun verdiği yetkileri kullanan hakiminin Çocuk Hakları Sözleşmesinde de düzenlendiği üzere çocuğun yararını temel alarak hüküm kurması gerekmektedir. Bu bakımdan özel durumlar hariç müşterek çocuğun hem anne hem de baba sevgisi ve ilgisinden eşit derecede ve iki ebeveyn duygusundan da mahrum olmayacak şekilde velayet düzenlemesi yapılmalı ve kişisel ilişki kurulmalıdır.
Gerek velayet gerekse kişisel ilişki düzenlemesinde, çocuğun davada taraf olmamakla beraber bir süje yani birey olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Nitekim Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 12. maddesinde çocukla ilgili kararlar alınırken onun görüşünün alınacağı düzenlenmiştir. Nitekim Yargıtay’ın 2011/2-884 E., 2012/197 K. sayılı kararında “… O halde, mahkemece yapılacak iş; yeterli idrak gücüne sahip olduğu kabul edilen çocuğa, kendisini doğrudan ilgilendiren velayet konusunda danışılarak, görüşünü gerekçeleriyle birlikte ifade etme olanağı sağlanması; ifade edeceği bu görüş, çocuğun kendi çıkarına ters düşmediği takdirde, buna önem verilmesi ve gerektiğinde Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 5 ve 6. maddesi uyarınca uzman bilirkişiden de görüş alınmak suretiyle birlikte değerlendirme yapılıp sonucuna göre bir karar verilmesi, olmalıdır.” denilerek idrak gücüne sahip çocuğun kendisini ilgilendiren velayet konusunda görüşünün alınması gerekliliği vurgulanmıştır.
Anlaşmalı boşanma protokolünde velayetin ve kişisel ilişkinin düzenlenme biçimine de yine hakimin bu hususların kamu düzeninden olmasından dolayı müdahale edebilecektir. Nitekim değişen durumlara göre de velayetin değiştirilmesi ve kaldırılması için dava açmak ya da kişisel ilişkinin düzenlenmesi için talepte bulunmak her zaman mümkündür.